Header Ads

Son Yazılar
recent

Halis Karabenli - Şükrü Erbaş

“Nereden başlayacağımı bilmiyorum,” diye mırıldanıyor gibiydi ve etrafında olan biten hiçbir şeyi görmüyordu. Bir saati aşkın süredir onu izliyordum. Belli ki kaybettiği henüz yeniydi ve sıcaklığı geçmemişti. Yani henüz ölmemiş… .. Ayaklarını istemsizce sallıyor, kimi zaman oturduğu taburenin yalnızca üçte birini işgal ediyordu. Öyle olduğu zaman, tamam şimdi kalkıyor, diye düşünüyor ve sonra biraz daha geri çekilmesine şahit oluyordum. Defalarca tekrarlandı bu… Defalarca ya yerinden kalkmak istedi ya da birinin peşinden gitmek… Aslında acı çeken kadınların daha güzel olduğunu düşünürüm. Belki benim ona bu kadar dikkat etme sebebim de buydu. Dudaklarının titremesi, ellerini nereye koyacağını bilememesi, telefonunun tuş kilidini defalarca açıp sonra çantasına geri bırakması, önündeki bardaktan başka bir yere bakmaması; her şeyi ele veriyordu. Bir yenilginin tam ortasında kalmış gibiydi. Farkında olmadan, küçükken annesinin parkta unuttuğu, “Baba…” diye ağlayan, korkmuş kız çocuğunu oynuyordu. Onu böyle izleyip bir hesabın üstü gibi masada kalmış olmasını görmek canımı acıtmıyor değildi. Çok iyi anlıyordum onu. Bazen hayattaki rolün değişir. Kullanılmış bir eşya gibi kenarda kaldığını hissedersin. Ya da daha önce söylediğim gibi bozuk paradan öteye gitmez değerin… Garsonun bile bahşiş kutusuna atmaya gerek görmediği, önemsiz ve değersiz bir duruma düşersin. Bunu yaşamayan nereden bilebilir?
Halis Karabenli Taş atılmış bir serçe sürüsüne benziyordu. Bir uğultu halinde bakıyordu yüzümüze. Bütün güneşler sıcağını ve iyiliğini başka yerlere götürmüş de ona yalnız gölgesi kalmıştı. Üstündeki uzaklığa bakılırsa, sesini kimsenin dinlemediği evlerden geliyor olmalıydı. Sürekli kenara çekilmekten yaprak gibi incelmişti ve bir tek gözleri halka halka büyüyordu. Kaşlarının eğrisinden babasının nasıl bir adam olduğu görülebilirdi. Suskunluğu daha çok annesini düşündürdü nedense bize. Ne bir kız gülüşünün pembesi dudaklarında, ne içindeki kıpırtıyı üfleyen rüzgârlı saçlar… Kendi sularının birazcık dışına çıkan herkes ayaklarının halinden, onu döşemeye gömen kaygısını çıkarabilirdi. Bir vicdan gibi duruyordu önümüzde ve anlaşılmaz biçimde başı hepimizden yüksekteydi. Kim ağzını açarsa açsın karşımızdaki çocuktan başkası olamazdı artık konuşan.

Şükrü Erbaş


Art Photography Hand ( White and Black Wallpaper )

Hiç yorum yok:

'; (function() { var dsq = document.createElement('script'); dsq.type = 'text/javascript'; dsq.async = true; dsq.src = '//' + disqus_shortname + '.disqus.com/embed.js'; (document.getElementsByTagName('head')[0] || document.getElementsByTagName('body')[0]).appendChild(dsq); })();
Blogger tarafından desteklenmektedir.