Header Ads

Son Yazılar
recent

Albert Camus - Veba



Albert Camus - Veba


Bu açıdan bakıldığında, onlar da vebanın düzenine ayak uydurmuşlardı, veba etkili olduğu oranda vasatlığı da artıyordu. Aramızdan hiç kimsenin artık öyle coşkulu duyguları yoktu. Herkes tekdüze duygular içindeydi. "Artık bunun sonu gelmeli," diyordu yurttaşlarımız, çünkü felaket zamanında ortak acıların son bulmasını dilemek normaldir ve onlar gerçekten de bunun son bulmasını diliyorlardı. Ama tüm bunları abartısız, ya da başlangıçtaki burukluk duygusuyla ve hâlâ bizim için kesinliği bulunan tek tük bazı nedenlerle söylüyorlardı. İlk haftaların deli coşkusu, yerini bir çöküntüye bırakmıştı, ama bunu boyun eğiş olarak görmek doğru olmaz, geçici bir razı olma durumundan çok başka bir şey değildi.
Yurttaşlarımız yola gelmişti, uyum sağlamışlardı, öyle denir ya, çünkü başka türlü yapacak bir şey yoktu. Doğal olarak talihsizlik ve acının getirdiği bir tutum içindeydiler, ama bıçağın sivri ucunu artık hissetmiyorlardı. Kaldı ki, örneğin Doktor Rieux talihsizliğin asıl bu olduğunu, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan beter olduğunu düşünüyordu. Önceleri, birbirinden ayrı düşenler gerçek anlamda talihsiz değillerdi, onların acısında bir aydınlanış vardı, ama o da sönüvermişti. Şimdi onları sokak köşelerinde, kafelerde ya da arkadaş evlerinde telaşsız ve dalgın görüyorduk; bakışları öyle bıkkındı ki onlar sayesinde kent bir bekleme salonuna benzemişti. Bir mesleği olanlar işlerini vebanın gidişine uygun yapıyorlardı, titizlikle ve abartısızca. Herkes alçakgönüllüydü. İlk kez olarak, sevdiğinden ayrı düşmüş olanlar, uzaktaki kişiden söz etmekten, herkesin kullandığı dili kullanmaktan, ayrılıklarını veba istatistiklerini andıran bir açıdan değerlendirmekten kaçınmıyorlardı. O zamana kadar, çılgınlar gibi acılarını toplumsal felaketten ayrı tutmuşken şimdi duygusal karmaşayı kabulleniyorlardı. Belleksiz ve umutsuz, şimdiki zamanın içinde yerlerini alıyorlardı. Gerçekte, onlar için her şey şimdiye dönüşüyordu. Şunu belirtmek gerekir, veba sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı. Çünkü aşkın biraz olsun geleceğe gereksinimi vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktu artık.
Tabi ki bunların hiçbiri mutlak değildi. Çünkü bütün ayrı düşmüş olanların bu duruma düştükleri doğruysa eğer, hepsinin bu duruma aynı anda gelmediğini ve bu yeni tutum içine girdikten sonra şimşek gibi ani aydınlanmalarla geri dönüşlerin hastaları daha genç ve daha acı veren bir duyarlığa ittiğini de eklemek yerinde olur. Vebanın durmuş olmasıyla ilgili herhangi bir tasarı oluşturdukları şu eğlence anları gerekiyordu. Durup durduk yerde ve herhangi bir rastlantı sonucu nedensiz bir kıskançlığın ısırığını hissetmeleri gerekiyordu. Başkaları da ansızın yeniden doğmuş gibi oluyor, haftanın bazı günlerine, doğallıkla pazara ve cumartesi öğleden sonrasına özgü uyuşukluktan sıyrılıyordu, çünkü bugünler uzaktaki kişinin olduğu dönemde yapılan bazı törenlere ayrılmıştı. Ya da gün bitiminde kendilerini saran bir melankoli her zaman doğru çıkmasa da, belleklerinin geri döneceğini onlara duyuruyordu. İnananların vicdanlarıyla hesaplaştıkları saat olan akşamın bu saati, boşluktan başka sorgulayacak hiçbir şeyi olmayan tutsak ya da sürgün kişiye zor gelirdi. Onları kısa bir süre kendine bağlardı, sonra bu insanlar yeniden uyuşukluğun içine geri döner, vebanın dört duvarı arasında sıkışıp kalırlardı
(Albert Camus - Veba
Çevirmen: Nedret Tanyolaç Öztokat, Can Yayınları, s.164-166)



Hiç yorum yok:

'; (function() { var dsq = document.createElement('script'); dsq.type = 'text/javascript'; dsq.async = true; dsq.src = '//' + disqus_shortname + '.disqus.com/embed.js'; (document.getElementsByTagName('head')[0] || document.getElementsByTagName('body')[0]).appendChild(dsq); })();
Blogger tarafından desteklenmektedir.