Header Ads

Son Yazılar
recent

Ece Temelkuran - YOK ÖYLE BİR ŞEY

 Peki hakikaten de fazla uzaklaşamadan o seni götürmelere falan kalkan yüreğin, çıtkırıldım halleriyle seni eve, battaniyenin altına, ağlamaya doğru götürürse bu kez.?
Ece Temelkuran

ECE TEMEL KURAN - YOK ÖYLE BİR ŞEY 

Bir "yok öyle bir şey" yazısı:

Yüreğinin götürdüğü yerlere gitmeler?!


"Hayatta telafi edemeyeceğimiz şeyler vardır. On beş yaşında evden kaçmamış olmak gibi" der Benjamin. Ona yapacak bir şey yok tabii. Ama illa bir serüven yaşanacaksa... Yüreğin de aklı vardır, yabana atma!

     İnsanı ancak iki durak öteye kadar götürebilecek "darlıktaki" yüreklere sahip olmalarına rağmen epey hırpalamışlardı bu "yüreğinin götürdüğü yere git" klişesini. Bir zamanlar Leo Buscaglia kitaplarıyla sevgiyi, duyarlılığı öğrenmeye çalışanlar yeniden sahnedeydi ve herkes birbirinin koluna hafifçe dokunarak bu cümleyi son derece kötü tiyatrocu tarzında mırıldanıp duruyordu:
    
"Yüreğinin götürdüğü yere git!"
     Nereye gidiyorsun? Çık bakalım yola başına neler geliyor! İki sokak öteden kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp nasıl dönüyorsun! Sen daha yola çıkmadan görünmez urganlarla düğümlendiğin "sosyal ilişkilerin" nasıl galeyana gelip bu meseleyi dünyanın en trajik olayı haline getiriyor! Sen daha kapıdan çıkmadan nasıl beziyorsun, bir dene bakalım. Ya da "endişeli güruh" daha senin serüvenin başlamadan "Fazla uzaklaşmış olamaz" deyip iz sürmeye başlamaz mı? Bunları hallettin diyelim. Peki hakikaten de fazla uzaklaşamadan o seni götürmelere falan kalkan yüreğin çıtkırıldım halleriyle seni eve, battaniyenin altına, ağlamaya doğru götürürse bu kez? Ya sen kendini battaniye altıyla macera başlangıçları arasında gidip gelirken, duygu aptalı bir dolap beygiri olarak bulursan? O zaman koluna dokunup en hassas sesleriyle "Yüreğinin götürdüğü..." diyenlere gidip hesap mı sorabileceksin? Onlar sana "Pardon, isim neydi?" derlerse ne diyeceksin?
    
Oturduğunuz yerde oturulur mu?
     Buradan "Oturduğunuz yerde oturun" cümlesi çıkacakmış gibi görünebilir. Bilakis! Mümkün olduğu kadar gidilmeli, mümkünse duraklarda lüzumsuz yere takılmadan yolculuğa devam edilmeli. Fakat işte bu yürek denen şey o kadar nahif, o kadar kıymeti kendinden menkul değildir. O kadar akıldan yoksun bir şey değildir yürek, olmamalı. Olmasa iyi olur yani. Yoksa hakikaten bir duygu aptalı bir dolap beygiri gibi gidip gelip aynı çukura düşülebilir, ki bu pek de serüven tadı vermeyecektir.
     Yüreğin bir aklı vardır. Kendi meşrebince bir olgunluğu. Öyle her esintide havalanacak bir naylon poşet değildir yürek, olmamalı. "Çocuklar gibi şendik" durumlarına da hiç lüzum yok. Niye çocuklar gibi olalım ki? Büyüyelim mümkünse. Ancak büyüyünce bilinebilir çünkü insanın, hayatın ve akıllı bir yüreğin kıymeti. Kıymetsiz olanı, ancak büyükler tanıyabilir gözünden.
    
Kazara hayatlar geçidi
     Bir nedenle, bir masa etrafında toplanan insanlar, yarı profesyonel bir toplantıda hayatlarını anlattılar geçen gün. Olabildiğince samimi bir durum vardı, bu yüzden birçoğu "kariyerini" anlatmaktansa hakikaten hayatını anlatırken buldu kendini. Yirmi kişiydiler. Bu da yirmi hayat... "Yirmi hayat eder" diyecektim ama belki de etmez. Daha çok da olabilir, olmayabilir de... Neyse...
     Velhasıl bir çoğu "kazara", "tesadüfen", "birdenbire öyle bir şey oldu ki" diye başladılar lafa. Lafın çoğu yerinde cümlelerini hakikaten beklenmedik olanlara göre kurdular. Acayip serüvenler anlatıldı. Oysa besbelli kimse bir serüven yaşamak, günün birinde bu masada en acayip serüveni anlatan kişi olmak için çıkmamıştı yola. Hastalıklar, kazalar, kötü kalpli sevgililer, zalim patronlar, ne yapacağını bilemeden dururken gelen telefonlar, evlenmeler, boşanmalar, nedense gidilen ülkeler, nedense dönülen ülkeler...
    
On beş yaşında kaçmak
     Korkuları yüzünden büsbütün taş kesilip olduğu yerde donakalarak yaşayanlar dışında aslında öyle çok da yürek peşinden koşturma, yürek nereyi gösteriyor diye gözlerini dört açmaya gerek yok aslında. Her nasılsa hayat kendi akışını buluyor sanki. Yani siz ne yaparsanız yapın, er ya da geç akacağı yere akıyor hayat. Akıtmasanız bile akıyor yani. Hani kumsalda dalganın vurduğu yere ayağını koyarsın da sen ne kadar bastırırsan bastır kumlar dalgayla birlikte hareket eder ya, kayıverirler. Öyle kayıveriyor hayat, olması gereken yere doğru.
     Diğer yandan insanın aklına çok kıyıcı bir Walter Benjamin cümlesi de gelmiyor değil:
     "Hayatta telafi edemeyeceğimiz şeyler vardır. On beş yaşında evden kaçmamış olmak gibi."
     Ona yapacak bir şey yok tabii. Onun tedavisi zor. Ama bir kere kaçmamışsan, artık yüreğin aklına bakacaksın. Ne kadar akıllandırabileceğine... Bilmiyorum, öyle yani. Ece Temelkuran Tüm Yazıları İçin Tıklayınız.

Ece Temelkuran tüm yazılarını www.edebiyatparki.com web sitemizde bulabilirsiniz. 




ECE TEMELKURAN KİMDİR ?

Ece Temelkuran, 22 Temmuz 1973 tarihinde İzmir’in Bornova ilçesinde doğdu. 1991 yılında Bornova Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tamamladı.

1993 yılında Cumhuriyet’te gazeteciliğe, Patika dergisindeki yazarlığa giriş yaptı. Çok farklı alanlarda çalışmalar yapıtı. 1996'da yazdığı “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” adlı kitabı sayesinde Alman hükümeti tarafından yılın gazetecisi seçildi.

“BEKAREK TESTİ SUÇTUR”
1997 yılında “Oğlum Kızım Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri” adlı araştırma kitabı yayınlandı. Yazdığı “Bekâret Testi Suçtur” adlı makalesiyle Tabipler Odası Yılın Araştırma Yazısı ödülünü aldı.

Bir dönem CNN Türk'te muhabirlik yaptı. Dünya Sosyal Forum’unu izlemek için 2003'te Brezilya'ya, 2004'te Hindistan’a gitti. Venezüella ve Arjantin'deki ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini inceleyerek “Buenos Aires'te Son Tango” adı altında bir yazı dizisi yayınladı. Birgün, Milliyet ve Habertürk gazetelerinde yazdı. Habertürk TV kanalında iken “Kıyıdan” adlı bir programı sundu. Ancak 4 Ocak 2012 tarihinde Temelkuran’ın işine son verildi.

ECE TEMELKURAN ÖZEL HAYATI

Yazar Metin Solmaz ile 1996 yılında evlenip 1998 yılında boşandı. Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu ile 2007 yılında evlenip 2009 yılında boşandı.


ECE TEMELKURAN KİTAPLARI

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır (İletişim, 2008)

Oğlum Kızım Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri (Metis, 1997)

Kıyı Kitabı (Everest, 2002)

İç Kitabı (Everest, 2002)

Dışarıdan Kıyıdan Konuşmalar (Everest, 2004)

İçeriden Kıyıdan Konuşmalar (Everest, 2005)

Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita! (Everest, 2006)

Ne Anlatayım Ben Sana! (Everest, 2006)

Ağrının Derinliği (Everest, 2008)

Muz Sesleri (Everest, 2010)

İkinci Yarısı (Everest, 2011)

Kayda Geçsin (Everest, 2012)

Düğümlere Üfleyen Kadınlar (Everest, 2013)


Devir (Can, 2015)

Hiç yorum yok:

'; (function() { var dsq = document.createElement('script'); dsq.type = 'text/javascript'; dsq.async = true; dsq.src = '//' + disqus_shortname + '.disqus.com/embed.js'; (document.getElementsByTagName('head')[0] || document.getElementsByTagName('body')[0]).appendChild(dsq); })();
Blogger tarafından desteklenmektedir.